Dur yolcu, bilmeden gelip bastığın,
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın,
Bir vatan kalbinin attığı yerdir!.
Ekim-1918 Mondros mütarekesi yapılır. Osmanlı Orduları terhis edilir, Yemende ki 7.Kolordumuz da İngilizlere teslim olur, Mısır kampına getirilir. Kampta kolunu bacağını kaybetmiş esir gaziler arasında en çok kör olmuş gaziler vardır. Her cephede olduğu gibi Yemenden de sağ salim dönen pek az askerden biriside Kadınhanılı Adil’dir. Anlattığına göre kamplarda ihtiyaçlarını görmek isteseler birlerine ihtiyaç duyarlar, onlara tutunarak yemeğe, tuvalete giderlermiş. Bir gün Adil öğle namazı için mescide doğru giderken kör bir adamın: “ İçinizde Konyalı var mı? Konyalı “ diye seslendiğini duymuş. Adil bu kör adamın yanına yaklaşarak, “Ben Konyalıyım.” Der. Bu cevaba şaşıran kör adam: “ Neresinden “ diye sorar. “ İsmim Adil” demesiyle Kör hayret içinde : “Adil mi Adil mi“ diye çığlığı basar. Adil de : “Sen Hüseyin Ağa sen misin ?” diye ağlamaya başlarlar ve birbirlerine sarılırılar. Adil: “ Ağam ne oldu gözlerine? ”Hüseyin : “İngilizler Sina da hardal gazı kullandılar bütün taburun gözleri kör oldu. Buna da şükür dünyada seninle bir daha kavuştum ya gözlerimiz kör olunca esir düştük o kamptan bu kampa, senin de değneğin var elinde sana ne oldu? “ diye sorar. Adil : “Bir top mermisi ayağımı alıp götürdü.” Der. Kader Kadınhanı‘ndan ayrılalı on yıl olan bu iki kardeşi esir kampında kavuşturmuştur. Adil ağabeyinin ihtiyaçlarını görür, iki kardeş bir zaman sonra esir değişimiyle serbest bırakılırlar. Adil ile Hüseyin vapurla İzmir’e oradan Kadınhanı‘na geçecek trene binerler, vagonlar ana baba günüdür. Kompartımanlar, koridorlar, tuvalet önleri esaretten dönen kolunu bacağını gözünü kaybetmiş perişan sefil askerlerle doludur. İstasyonunda inerler. Biri birine dayanarak yola koyulurlar. Kadınhanı sokaklarından geçerken hiç kimse tanımaz onları herkes acıma hissiyle seyreder sadece. Evlerinin önüne geldiklerinde Adil, evlerinin önünde oturan anasının, siyah başörtüsünü sarmaladığı, çizgileri derinleşmiş yanakları çökmüş yüzünü görür. Anası başını çevirince gördüğü şey biri kör diğeri topal iki aptalın kendine doğru geldiğidir. “Ev sahibi burada değil!” diye seslenir. Harpten sonra kıtlık ve yokluk baş gösterdiğinden her yer dilenciyle doludur. Kör olan Hüseyin de anasını sesinden tanır, analarının söylediklerini hiç duymamış gibi yanına sokulup yaklaşırlar. Anaları : “Ne arsız adamlarsınız ev sahibi yok diyorum, hadi başka kapıya” der. Hüseyin kendini tutamaz, kör gözlerinden yaşlar akarken sesi feryat olarak sessizliği yırtar, yankılanır. ”Ana biz dilenci değil senin oğullarınız, ana ve iki kardeş hasretle birbirlerine kenetlenip kucaklaşırlar. ŞİMDİ BU VATAN KİMİN? DEMEK ZAMANIDIR! Ardına bakmadan yollara düşen, Şimşek gibi çakan, sel gibi coşan, Huduttan hududa yol bulup koşan, Cepheden cepheyi soranlarındır. Vesselam...
Bu yazı toplam 738 defa okunmuştur.